
Dün arabayla bir caddeden geçmeye çalışırken belediyenin asfaltlama çalışmasına rastgeldim. Yolu iki bölmüşler, ince ince geçiş yapmak zorundasın, işçilerin ağzında sigaralar, yol ortasında petrole batmıs karabatak kuşuna benzeyen yol ayırıcı duba, kenarından zift akıtan bir zift tankeri, mazgalların içi dışı zift doluyor, yolda yeni ekilmiş çınar ağaçlarının köklerine köklerine işleyen zift-asfalt karışımları, 30-40 metre ileride kravatlı bir belediye görevlisi (muhtemelen belediyede inşaat mühendisi), kravatı şişik, yaka düğmesi açık, kafasındaki teri mendille siliyor, kulağında cep telefonu, pala bıyıklı....etrafta çocuklar asfalta bakıyor....bir silindir fabrika bacası gibi yukarı uzanmış egzos borusuyla etrafı kapkara dumanlıyor....uzakta bir esnaf dükkan önüne çıkmış meraklı meraklı bakıyor....emekli kılıklı bir sokak sakini bir kürek dolusu asfaltı kapmış evinin girişine asfalt dökmekte...toz duman sıcak bağırtı...arabada Lauryn HİLL çalıyor..asfaltlama yıllardır alttaki asfalt sökülmeden yapılıyor...yollar her yıl 4-5 santim yükseliyor...mazgallar mazgal olmaktan çıkıyor....kaldırımlar sürekli alçak kalıyor...1. katlardaki apartman daireleri zamanla yolun aşağısında kalıyor....kimse kalkıp da şehir her yıl yükseliyor bu ne saçmalık demiyor....asfaltlama sistemi...o manzara...o gürültü değişmiyor..birgün alman asfaltlama çalışmalarını seyretmek istiyorum..
Şehrin yükselmesi durumu "biz mi batıyoruz yoksa?" sorusunu da akla getirmiyor değil hani..
YanıtlaSil