Yıl 1995, Beyazıt'ttan aşağıya kapalı çarşı içinden gidiyoruz, yolumuz Eminönü. 3 arkadaşız, yanımızda güzel mi güzel ama bir o kadar da bize yüz vermeyen bir kız var. Hepimizin aklı onunla sevişmekte, lakin o bütün kapıları çoktan kapatmış, biz de bunu köpek gibi biliyoruz. Biliyoruz bilmesine ama yine de yanımızda ne kadar durursa o kadar iyidir düşüncesi var aklımızda. Hani Hayal Kahvesinde solistle veya elektro gitaristle çıkan kızlar vardır ya, o cinsten bir kız. Neyse kapalı çarşıda yerde bir bilezik buluyor içimizden biri. Bileziği hemen cebine atıyor ama hem günahından hem de olası suçundan korkup, durumu bizle paylaşıyor. Günahı da, suçu da 4'e bölüyor. Bozdurup, harcamaya karar veriyoruz. Kız parayı, altını duyunca bir anda şeytan kesiliyor. Ben paramı alıp gideyim diyor. Oysa bir günlük eğlence diye bakıyoruz biz. Kızsa kafasında kimbilir ne planlar kuruyor, parayı elbiseye, ayakkabıya, ruja çevirmeyi planlıyor. Bilemiyoruz. Biz üçümüz gidip, paralarımızın tamamıyla kazı-kazan alıyoruz. Gidiyoruz İstanbul Üniv. Beyazıt kampüsünün bahçesine saatlerce kazıyoruz. Kız ilk saatlerde yanımızda duruyor, para çıkar biraz daha nasiplenirim diye, sonra gidiyor. Anlıyor umut yok. Biz kazıyoruz, kazıyoruz. Çıkanlarla, yeniden alıyoruz. Ve günün sonunda para da kazı-kazan da tükeniyor.
Kız paraları ne yaptı bilmem. Okul bitti görmez olduk, muhtemelen boşanmış İstanbul çalışan kızlarından biri haline gelmiştir. Güzeldi ama.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder